Televizyon, türlü görüntülerin değişik ışıklarını, değişik elektrik akımlarına çevirip, uzaklara ileterek, alıcı ekranında yeniden görünmesini sağlayan teknik. Televizyon yayınlarında, bir merkezde hazırlanan programların görüntüsü sesi ile birlikte alıcılara ulaşır ve alıcılarda yine görüntü ve ses biçimine dönüştürülür. Ticari amaçlar ve eğitim amaçları için kullanılan, (tellerle iletilen) kapalı devre TV yayınları günden güne önem kazanmaktadır.
TV Görüntü Yayınlama Tekniği
Bir TV kamerası gösteri yapılan yere (sahneye, spor karşılaşmasına) ya da bir olaya çevrilir. Olayın görüntüsü ince kenarlı mercek düzeni ile TV kamerasının ekranında oluşturulur. Ekran üzerine çok sayıda çok küçük fotoseller. Fotoelektrik Hücre) vardır.
Görüntünün her noktası ayrıl parlaklıkta değildir; yani her noktaya düşen ışık miktarı farklıdır. Bu nedenle Fotoelektrik Etki sonucu, her fotoselde değişik sayıda Elektron salınır. Ekranın tam karşısında tıpkı Katod Işını Tüpü gibi elektron demeti gönderen bir elektron tabancası yer alır. Bunun gönderdiği elektron ışını görüntüyü her seferinde PAL düzenine göre 625 (NTSC’ye göre 525) kez tarar. Bu tarama PAL sisteminde saniyede 25 (NTSC’ye göre saniyede 40) kez yinelenir. Yani görüntü saniyede 625x 25=15.625 kez taranmış olur. Buna göre, hareketli görüntü saniyede 25 kez tümü ile tarandığı için hareketli olay alıcıda hareketli olarak görülür. Bu, tıpkı sinema filmindeki görüntü karelerinin sinema perdesinde hareketli görünmesine benzer. Kamerada görüntüyü tarayan elektron işini küçük fotosellerin üzerinden geçerken her birinden salınan farklı sayıda elektron nedeni ile değişik noktalarda değişik şiddet kazanır. Bunların her biri kamera tübünde değişik şiddette akım oluşturur. Bu değişik şiddetteki akım Amplifikatör devrelerinde yükseltilir. Sonra çok kısa dalga boylu elektromanyetik dalgalara (tıpkı AM tipi radyoda olduğu gibi) yüklenerek yayılır. Bu sırada ses bölü-mü ayrı devreden FM tipi dalgalarla yayılır. Böylece bir görüntü ister hareketli, ister hareketsiz olsun saniyede 15.625 parçacık halinde gönderilir.
İlgili: NTSC ve PAL Arasındaki Fark Nedir?
Ortikon ya da vidikon tipli alıcılar ise tıpkı bir Ossiloskop gibi çalışır.
Burada elektron tabancası, bu kez televizyon alıcısı ekranındaki küçük fluoresan parçacıkların (Luminesans) üzerini tarar. Eğer elektron sininin şiddeti değişmiyorsa ekranın her noktası aynı biçimde aydınlanır. Ancak alıcı anteninden gelen ve içerdeki amplifikatörde yükseltilmiş, şiddeti değişen akım, elektron işinin etkiler. Bu ışının şiddeti bu akıma (yani verioinin TV kamerasındaki duruma) bağlı olarak azalır, çoğalır. Bu ışının çarptığı yerler az ya da çok ışıldar; aydınlıkları değişik noktalar oluşur. Bunların tümü gözümüzde TV kamerasının ekranındakine benzeyen bir görüntü verir.
Televizyon taşıyıcı dalgalarının boyları çok kısa (Yüksek frekanslı) olduğu için, tıpkı ışık ışınları gibi doğru boyunca yayılırlar; yerkürenin eğriliği nedeni ile de çok uzaklara gidemezler. Bu nedenle TV yayınlarının uzaklara iletilebilmesi için ara istasyonlar gereklidir. Kısalıkları nedeniyle TV taşıyıcı dalgalarının bir başka özelliği de çarptıkları yüzeylerden kolayca yansımalarıdır. Bu yansımış dalgalar, asıl dalgalarla birlikte TV alıcısına girince, ekranda asıl görüntü yanında, daha az parlak, ikinci bir görüntü daha oluşur. Bu kusur, anten doğrultusu değiştirilerek düzeltilebilir.
Renkli televizyon, üç temel renge dayanır; bunlar kırmızı, yeşil ve mavi renklerdir. Tüm renkler bu üç temel rengin belli oranlarda karışımı ile oluşabilir. Renkli TV kamerası üç bölümlüdür. Her birinde üç temel renkten salt birini geçiren bir süzgeç bulunan üç elektron tübü vardır. Birinin ekranında kırmızı, ikincisinin yeşil, üçüncüsünün ekranında mavi olarak tek renkli görüntüler oluşur.
Kuşkusuz bu görüntülerin bazı noktaları koyu, bazıları daha açıktır. Her elektron tübünün elektron tabancasından çıkan elektron işini, karşısındaki görüntüyü (tıpkı siyah-beyaz televizyondaki elektron tabancasının yaptığı gibi) tarar. Her ışın, karşısına düşen tek renkli, fakat açıklı koyulu noktalardan değişik biçimlerde etkilenir. Bu etkiler değişik elektrik akımı oluşturur ve devrelerden geçirilir. Sonra her üçü aynı taşıyıcı dalgaya yüklenerek uzaklara iletilir.
Her üç renkle ilgili değişimler aynı dalga ile gönderildiği için siyah-beyaz TV’ler de bu renkli yayınları alabilir; ancak siyah-beyaz olarak gösterirler. Renkli alıcı ise taşıyıcı dalganın getirdiği üç renkle ilgili değişimleri birbirinden ayırır; her birini ayrı elektron tabancasına gönderir.
Renkli TV ekranının iç yüzeyi üç ayrı cins fluoresan maddenin çok küçük kristallerinin yan yana gelmesi ile oluşan bir “mozayik” ile örtülüdür.
Bu üç ayrı maddenin birisi kırmızı, ikincisi yeşil, üçüncüsü mavi renkli ışıma yapar. Bu almalar üzerlerine gelen elektron ışınları ile gerçekleşir. Her elektron tabancasına gönderdiği elektron ışını ekranı (tıpkı siyah beyazdaki elektron ışını gibi) tarar. Ne var ki her biri taşıdığı etkileri ancak 3 renkte ışıma yapan kristallere ileterek, salt bunları uyarır. Uyartıya göre de ışımanın şiddeti değişik olur. Böylece kırmızı, yeşil ve mavi ışıma yapacak kristallerin tümü sanayide 25 kez taranmış olur; bunun sonucu olarak ekranda renkli ve hareketli bir görüntü ortaya çıkar. Elektron tabancalarının gönderdiği elektron ışınları ekrana düşmeden önce, üzerinde yaklaşık 200.000 tane düzgün delik bulunan, gölge maskeleyici, kafes biçimli bir süzücüden seçerler.
Televizyonun gelişmesi
Televizyonun gelişmesi, telgraf ortaya çıktıktan hemen sonra, daha o günlerde, düşüncelerde bir televizyon umudu belirmeye başladı. Ne var ki, bu ‘umudun gerçekleşmesi için birkaç anahtar gelişmenin ortaya çıkması gerekiyordu. İlk olarak Selenyum’un fotoiletken özelliklerinin keşfi gerçekleşti. Fotoiletken Dedektör), bunu katod işini tüpünün (1897) ve Elektron Tüpü’nün geliştirilmesi izledi (1904). 1926 yılında J. B. Baird Londra’da ilk televizyon gösterisini gerçekleştirdi. Baird, daha önce, Paul Nipkow’un 1884 yılında geliştirdiği mekanik tarama yönteminden yararlanmıştı. 1936 yılında Londra’da standart-405 tarama çizgili TV yayınları başladı. ABD’nde 1941 yılında genel yayınlara geçildi; 1954 yılında ise renkli yayınlar başladı.
Bir yorum bırakınız...